Gebze
İLÇE ADININ HİKAYESİ
Gebze adı köken olarak, diğer eski yerleşmelerin ismine bağlanmaktadır. Araştırmacıların bir çoğu bu görüştedir. Bazılarıysa Libyssa ve Dakibyza isimlerini bazı ufak değişikliklerle kullanmışlardır.
Antik çağ araştırmacılarının hemen hemen hepsi Libyssa adını kullanmışlardır. Roma ve Bizans döneminde Dakibyza adı da kullanılmaya başlanan bir diğer isimdir. Okunuş açısından da bu isimlerin Gebze sözcüğünü andırması, kelimenin kökeninin çok eski olduğunu kanıtlamaktadır.
Bazı araştırmacılar da yöreden bahsederken, Gebseh, Gebisseh, Gjabseh isimlerini kullanmışlardır. Gekbuze, Ghviza, Gavize, Dschebse, Dschebize, Gebize de kullanılan diğer isimlerden bazılarıdır.
Evliya Çelebi´nin Seyahatnamesi´nde de bir kez Kekbeziye ismini kullanmış, Erzurum Seyahatı esnasındaysa Gebze kelimesinin Gelbize´den kaynaklandığını yazmıştır.
İbrahim Hakkı Konyalı ise, eski Osmanlı arşiv kaynaklarında Geybüyze, Geybüveyze, Geyibüveyze, Geyiboyze, Geykivize şeklinde yazıldığını, halen yaşayan ismininse Gebze olduğunu vurgulamıştır.
Bazı araştırmacılar da yöreden bahsederken, Gebseh, Gebisseh, Gjabseh isimlerini kullanmışlardır. Gekbuze, Ghviza, Gavize, Dschebse, Dschebize, Gebize de kullanılan diğer isimlerden bazılarıdır.
Evliya Çelebi´nin Seyahatnamesi´nde de bir kez Kekbeziye ismini kullanmış, Erzurum Seyahatı esnasındaysa Gebze kelimesinin Gelbize´den kaynaklandığını yazmıştır.
İbrahim Hakkı Konyalı ise, eski Osmanlı arşiv kaynaklarında Geybüyze, Geybüveyze, Geyibüveyze, Geyiboyze, Geykivize şeklinde yazıldığını, halen yaşayan ismininse Gebze olduğunu vurgulamıştır.
GEBZE’NİN TARİHÇESİ

Gebze´nin de içinde bulunduğu, eski Yunanlılar´ın ve Romalılar´ın Bitinya (Bithynie) dedikleri coğrafi bölgenin bilinebilen en eski tarihi, M.Ö. XII yüzyıla kadar dayanır. Bölge, özellikle Kocaeli Yarımadası, coğrafi konumunun öneminden dolayı, tarihin hemen hemen bütün dönemlerinde, birçok ulusa yurt olmuştur. Asya ile Avrupa kıtaları arasındaki en önemli geçit yeri olan Kocaeli Yarımadası ya bir çok ulusun yurdu, yada gelip geçtikleri, medeniyetlerinden izler bıraktığı bir yer olmuştur.
Bilinen ilk ulus göçü de M.Ö. XII. yüzyılın başlarındadır. Bu ulus Yunan kökenli Frikler´dir. Boğaz (Bosforos) yoluyla Anadolu´ya inmişlerdir. XII yüzyıla kadar Trakya´dan İzmit dolaylarına göçler devam etmiştir. Fakat bu dönemde eski Gebze´nin yerine dair hiçbir bilgi edinilememiştir. Kısaca antik çağ Gebze´sinin yeri kesinlikle bilinememektedir.
Bugün Gebze´nin olduğu yerde, M.Ö. 281-246 yıllarında Kral 1. Nicomede´nin egemenliğindeki Bitinya Krallığı döneminde Dakibyza ve Libyssa adında yerleşmeler vardır. Eski Gebze´nin yerine dair söylenenler, işte bu tarihlere aittir. Daha eski tarihlere ait bilgiler ise çelişkilidir.
Bu yerleşim alanlarının araştırmalara konu olmasının en önemli nedeni ise, ünlü Kartacalı komutan Hannibal´ın krallık döneminde burada yerleşmiş olmasıdır.
Hannibal Zama harbindeki yenilgisinden sonra ülkesinde itibar görmemiş ve Bitinya Krallığı´na iltica etmek zorunda kalmıştır. Bitinya Kralları I. ve II. Prusias´ın savaş danışmanlıklarını yapmıştır. II. Prusias´ın ihaneti sonucu düşmanın eline düşmemek için intihar etmiş ve Lybissa´ya gömülmüştür.
İşte birçok tarihçinin ve araştırmacının eski Gebze olduğu iddia edilen bu yeri araştırmasının en büyük nedeni budur. Hannibal´ın burayı seçmesinin birçok nedeni vardır. Devamlı izlenme kuşkusu, Nicomedia başkent olduğu için gelenin gidenin çok olması ve tanınma ihtimalinin fazla olması, yönetime güvenmemesi bu nedenlerin başlıcalarıdır.
Roma kuvvetlerinden gizlenen Hannibal, korunaklı, kaçışı kolay ve denizle ilişkili bir yer aramıştır. Sonunda bu özelliklere haiz Libyssa´yı seçmiştir.
O dönemde Libyssa´nın kurulduğu yer, hem denize hem de karaya hakim bir tepe üzerindedir. Tepenin bulunduğu yer körfezin en dar yeridir.
1330 yılında Osmanlılarla Bizans arasında yapılan savaştan sonra Gebze´nin de içinde bulunduğu bölge Osmanlı idaresine dahil edilmiştir.
Bugünkü Gebze´nin kurucusu Orhan Gazi´dir. Gebze´de kendi adına cami de yaptıran Orhan Gazi bölgeye damgasını vuran ilk Türk büyüğüdür. Orhan Gazi, bölgenin imarı ve yaşaması için büyük çabalar göstermiştir. Bu amaçla işletmeler kurup, onlara vakıflar tesis etmiştir.
Osmanlıların devlet olma çabaları sırasında, Gebze yine ordugah yerleşimi olarak kullanılmıştır. Osmanlı Beyliğinin kurulmasında büyük emekleri geçen Akçakoca Bey´in oğlu olan İlyas Çelebi de hem Gebze´nin fethinde hem de kuruluşunda büyük rol oynamıştır.
Gebze Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarına kadar kimi zaman İstanbul´a, daha çok da Kocaeli´ye bağlı bir kaza olarak, önemli bir yer niteliğini uzun yıllar korur. 1. Dünya Savaşı´nda Osmanlı İmparatorluğunun yenik düşmesi üzerine Anadolu ve Trakya´nın birçok yöresi gibi Gebze´de düşman kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir.
1920 yılında İngilizler´in bölgeyi işgaline, 1921 yılının başlarında Yunanlılar da katılmışlardır. Daha sonra Anadolu içerisinde yenilgiye uğrayan Yunan kuvvetleri amaçlarına ulaşamamanın üzüntüsüyle geldikleri yoldan geriye kaçmışlardır.
Bu yıllarda Gebze, Anadolu´nun en dikkate değer yerlerinden biridir. Türk kuvvetlerinin biraz ilerisinde İngiliz askerleri bulunmaktaydı.
18-19 Ocak 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye-Ankara Gazetesi´nde Atatürk´ün bölgeyi ve Gebze´yi ziyaret ettiğinden bahsedilir. Atatürk Gebze´deki askeri birliklerin durumundan memnun kalarak geri dönmüştür. İstanbul´un terkedilmesinden sonra Gebze ve Çevresi tamamen emniyet altına alınmıştır.
Cumhuriyet´in ilanına kadar kimi zaman İstanbul, kimi zaman da Kocaeli´ye bağlı bir kaza olan Gebze, Cumhuriyet´in ilanından sonra yeni iller kanununa göre il olan İzmit´e bağlanmıştır.

GEBZE KENT MEYDANI
GEBZE KENT MEYDANI
GEBZE’NİN COĞRAFİ KONUMU
Gebze Marmara Bölgesinde Kocaeli'ne bağlı, İzmit Körfezi'nin kuzey batısında yer alan zengin bir tarihi geçmişe sahip, ekonomisi büyük oranda sanayiye dayalı, Türkiye'nin hızla gelişen ve büyüyen bir ilçesidir. Doğusunda Dilovası İlçesi, Batısında Darıca, Çayırova ve Tuzla İlçeleri, güneyinde İzmit Körfezi, kuzeyinde ise Şile İlçesi yer almaktadır.
Yüzölçümü 438,65 km² olan Gebze İlçesi; nüfusuyla, turizm potansiyeliyle, sanayisiyle, ekonomik kapasitesiyle, İstanbul ve Kocaeli gibi iki metropolitan şehrin arasında yer alan, her tür ulaşım kolaylığına sahip, ( kara, deniz, hava ve demiryolları ) oldukça stratejik öneme haiz, sürekli göç alan Anadolu'nun bir çok ilinden daha büyük bir metropol ilçedir.
SOSYO EKONOMİK VE NÜFUS DURUMU
İLÇE NÜFUSU = 338.412
1960 yılında 30.412 olan ilçe nüfusu hızla artan sanayinin etkisiyle, 17,4 kat artarak 2007 yılı Adrese Dayalı Genel Nüfus Sayımlarına göre, 521.291 rakamına ulaşmış iken, 22 Mart 2008 tarihi ve 26824 sayılı mükerrer R.G.'de yayınlanarak yürürlüğe giren, 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla, İlçemize bağlı Çayırova, Darıca ve Dilovası beldelerinin İlçe statüsüne alınması ile ilçemiz nüfusu 288.569 nüfusa gerilemiş olup, 31 Aralık 2012 itibariyle, TÜİK kayıtlarına göre 304.283‘ü şehir merkezinde, 15.024 ‘i ise köy iken 6360 sayılı "ON ÜÇ İLDE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE YİRMİ ALTI İLÇE KURULMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN"a göre mahalle statüsü verilen yerleşkelere ait olmak üzere, Gebze’de toplam olarak 319.307 vatandaşımız ikamet etmektedir.Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2014 yılı sonu itibariyle nüfusu 338.412'dir.Gebze'nin toplam 40 mahallesi vardır.Bunlardan 22'si merkez mahalleler,18'ide eskiden köy şimdi mahalle olan yerlerdir.
GEBZE'NİN TOPRAK YAPISI
İlçenin kapladığı alan (kayalık ve dolgu) biçiminde oluşmuştur.
Kayalık tipinde olanları kısmen molozlarla örtülüdür.
Gebze genellikle killi, kireçli, kalkerli bir araziye sahiptir.
Arazinin temel unsurlarını, (Paleozoik yaşlı kuvarsitleri) ve (siyah
renkli kalsit damarlı kireç taşları, şistler) teşkil ederler.
Dolgu tipinde olanları ise, (Neojen) yaşlı yapıdadır. Demiryolu
istasyonunun civarındaki alanda pek bol bulunmaktadır.
Düzlük zemin alüvyonlardan teşekkül etmiştir. Yer altı suları hayli
derindedir. İlçe birinci derece tehlikeli bir deprem çizgisi
üzerinde yer almıştır. Bölgede tarihi depremlerin varlığı
bilinmektedir.
GEBZE'NİN İKLİMİ
Genellikle Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri arasında bir geçiş özeliğitaşımaktadır. Yaz mevsimi sıcak ve az yağışlı, kış mevsimi oldukça serin ve daha ziyade yağışlı geçer. Yıllık yağış ortalaması (550 mm.) en çok yağış (Aralık-Ocak) aylarında, en az yağış ise (Ağustos) ayındadır. En sıcak ay ortalaması (24.2 C) derece ile Ağustos ay, en soğuk ay ortalaması (6.5 C) derece ile Ocak ayıdır. İlçe sınırları içinde öyle kayda değer (göl, dağ, akarsu) bulunmamakla beraber, yaklaşık (650) metre yüksekliği geçmeyen (tepelerin ve sırtların) varlığından söz edilebilir. Bu tepelerin en yükseği Gaziler Tepesi'dir. Ancak, (Akarsu) yerine (Dereler ve Derecikler) mevcuttur. Yaz ve kış ayları boyunca su seviyelerini tek muhafaza eden deresi, Dilovası'nı baştan başa kat ederek İzmit Körfezi'ne dökülen (12 km.) uzunluğundaki Dil deresi'dir. Bu derenin bir adı da Tavşanlı Deresi'dir.
GEBZE'NİN TOPRAK YAPISI
İlçenin kapladığı alan (kayalık ve dolgu) biçiminde oluşmuştur.
Kayalık tipinde olanları kısmen molozlarla örtülüdür.
Gebze genellikle killi, kireçli, kalkerli bir araziye sahiptir.
Arazinin temel unsurlarını, (Paleozoik yaşlı kuvarsitleri) ve (siyah
renkli kalsit damarlı kireç taşları, şistler) teşkil ederler.
Dolgu tipinde olanları ise, (Neojen) yaşlı yapıdadır. Demiryolu
istasyonunun civarındaki alanda pek bol bulunmaktadır.
Düzlük zemin alüvyonlardan teşekkül etmiştir. Yer altı suları hayli
derindedir. İlçe birinci derece tehlikeli bir deprem çizgisi
üzerinde yer almıştır. Bölgede tarihi depremlerin varlığı
bilinmektedir.
SANAYİ
GOSB Hakkında
GOSB, 1985 yılında sanayiyi disipline edebilmek amacıyla kurulmuştur. Kuruluşunda Türkiye’de hiç uygulanmamış olan “sat-yap” modeli oluşturulmuştur. GOSB, “her şeyin devletten beklenmemesi ilkesi” ile kredi kullanılmadan, tamamen katılımcıların finansmanı ile gerçekleştirilmiştir.
Mart 1986’da ilk müteşebbis heyet toplantısını yapan GOSB, 230 hektarlık I. etap arazisinin tapularını Ekim 1986’da almıştır. 1988 yılında başladığı alt yapı inşaatlarını da, 1989 yılında tamamlayarak, bu güne kadar en kısa sürede gerçekleşen OSB olmuştur.
Mart 1986’da ilk müteşebbis heyet toplantısını yapan GOSB, 230 hektarlık I. etap arazisinin tapularını Ekim 1986’da almıştır. 1988 yılında başladığı alt yapı inşaatlarını da, 1989 yılında tamamlayarak, bu güne kadar en kısa sürede gerçekleşen OSB olmuştur.
GOSB, kurulduğu yıllarda OSB Kanunu'nun olmaması, OSB ile ilgili bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle, yaşadığı sıkıntılar sonucunda elde ettiği bilgi birikimini, yeni kurulacak OSB'lerin yaşamaması için, gerek 2000 yılında yayımlanan 4562 sayılı OSB Kanunu’nun düzenlenmesi aşamasında, gerekse de daha sonraki aşamalarda önemli bir rol oynamıştır.
GOSB’un yönetim yapısı zaman içinde genişleyerek, bu günkü halini almıştır. Bu gün için GOSB Müteşebbis Heyeti, Kocaeli Valiliği, İl Özel İdaresi, Kocaeli Sanayi Odası, İzmit Ticaret Odası, Gebze Ticaret Odası, GOSB Sanayiciler Derneği, Türkiye Bilişim Vakfı’ndan oluşmaktadır.
GOSB, sunduğu hizmetler ve modern alt yapısı ile gelişmiş ülkelerdeki endüstri parkları ile eş düzeydedir. Yabancı sermayenin tercih ettiği GOSB, bünyesinde teknopark kurmuş olan ilk OSB'dir. GOSB, 5.370.000m2’lik bir alanda yer almaktadır. Ayrıca, 5.000.000m2'lik olarak planlanmış Tevsii alanına sahiptir.
GOSB, yetişmiş insan gücüne ve pazara yakınlığı nedeniyle, kurulduğu günden bugüne her zaman cazibe merkezi olmuştur. GOSB, TEM otoyolunun kuzeyinde, Gebze şehir merkezine 7km, İstanbul Kadıköy’e, 55km mesafededir. Sabiha Gökçen Havalimanı, GOSB’a 15km, Derince Limanı ise, 34km uzaklıktadır. GOSB, Türkiye pazarının 2/3’ünü oluşturan Marmara Bölgesi'nin merkezindedir.
Eskihisar Kalesi

Eskihisar Kalesi (Gebze) Kocaeli Gebze ilçesi, Eskihisar Köyü’ndeki Eskihisar Kalesi deniz kıyısında dik yamaçlı bir tepe üzerinde limanı korumak amacı ile yapılmıştır Kalenin kesin yapım tarihini gösteren bir kitabe bulunmamaktadır Büyük olasılıkla bu kale Bizans döneminde yapılmıştır
Eskihisar Kalesi’nden ilk kez Georgios Akropolite 1241 yılında söz etmiş, ardından Palekanon Savaşı nedeniyle de tarihte ismi geçmiştir Latin İmparatorluğu’nun yöreye hakim olduğu dönemde bu kalenin isminden sık sık söz edilmiştir O dönemde İznik İmparatoru III İonidis Kocaeli yarımadasını ve buradaki kaleleri ele geçirmiştir Bu olaylara göre, Eskihisar Kalesi’nin 1241 yılında var olduğu anlaşılmaktadır
Eskihisar Kalesi ve surları üç aşamalı olarak yapılmıştır Kalenin iç surları I Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından XII yüzyılda; kalenin peçe duvarları İznik İmparatoru II Ducas-Vatatzes (1222-1254) tarafından 1241’de; dış surlar ve güneydoğu köşesindeki burç Paleologoslar döneminde (1261-1453), yaklaşık 1300 yıllarında yapılmıştır
Kalenin yapı üslubu Bizans Konenoslar dönemine (1081-1185) işaret etmektedir Nitekim İstanbul Edirnekapı’daki Anemas Zindanları ile İmparator Manuel Komnenos’un (1148-1180) yaptırmış olduğu İstanbul surları işçilik yönünden Eskihisar’a çok yakın benzerlikler göstermektedir
Mimari yönden incelendiğinde, Eskihisar Kalesi’nin iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana geldiği görülmektedir Kale dikdörtgen plan şemasına sahip olup, dördü yarım daire, altısı da dörtgen kulelerle duvarları sağlamlaştırılmıştır Kale girişi iki kule arasındadır Bunun dışında üçü avluda, üçü de dış avluda olmak üzere altı kapısı daha bulunmaktadır Bu kulelerin mazgalsız olarak yapılmış olmalarının nedeni de aydınlanamamıştır
Kalenin yapımında kaba yontma taş ile tuğlalar kullanılmıştır Duvar kalınlıkları 1 50-1 60 m arasında değişmekte olup, duvarlarda bir sıra tuğla dizisini bir sıra taş dizisi izlemektedir Duvarların bazı yerlerinde iki veya üç tuğla dizisinden sonra, bir sıra taş dizisinin yapıldığı da görülmüştür Ayrıca taş sıralarının iki yanına dikine veya enlemesine yerleştirilmiş tuğlalarla da cephe hareketli bir görünüm kazanmıştır Duvarların bazı bölümlerinde ise taş dizileri dört bir yandan tuğlalarla çevrelenmiştir Özellikle Bizans İmparatorluğu’nun son dönemi olan Paleologoslar döneminde (1261-1453) ortaya çıkan bu tür duvar işçiliği İstanbul’da Blakerna Sarayı ile Edirnekapı surlarında da görülmektedir
Eskihisar Kalesi’nde dış surlara iç surlar kadar önem verilmemiş bundan ötürü de yalnızca moloz taşlar kullanılmış, tuğlaya yer verilmemiştir Paleologoslar döneminde yapıldığı sanılan dış surların büyük bir bölümü yıkılarak ortadan kalkmıştır
Eskihisar Kalesi’nin doğu yönündeki ilk altı kule arasında uzanan sur duvarları avlu seviyesinden başlayarak kademe kademe yükselmiştir Dış avlu duvarları arasında L harfine benzeyen kulelerin arası 30-60 m arasında değişmektedir Sur duvarları altıncı kulenin köşesinden doğuya yöneldikten sonra kuzeye doğru sert bir dirsek yaparak dönmektedir Ardından yedinci kulenin doğusunda yeni bir dirsek daha yaparak batıya doğru uzanmış ve üçüncü kulenin kuzeybatı köşesinde sona ermiştir
Eskihisar’ın İç Kalesi 30 00x63 00 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır Üç kulesi, iki kapısı ve bir de kumandan dairesinden meydana gelmiştir Günümüze ulaşabilen kalıntılardan kulelerin dörtgen biçimde olduğu anlaşılmaktadır Kumandan yeri olarak nitelenen yapı İç Kale’nin kuzeybatı köşesindedir Bu yapı 16 00x10 00 m ölçüsünde, dikdörtgen planlı ve iki katlıdır Bu bölüm tonoz örtülü bir bodrumun üzerinde yükselmektedir Kuzey yönü dışında kalan duvarlarda bazı pencereler olduğu da dikkati çekmektedir
Eskihisar Kalesi’nin duvarları tuğla bezemelerle süslenmiş ve böylece hareketli bir dış görünüm elde edilmiştir Kumandan dairesinin batı duvarında yuvarlak tuğlalardan oluşmuş bir motif bulunmaktadır Burada iç içe geçmiş üç daire görülmektedir Bunlardan ilkinde tuğlalar düz, ikincisinde dikine, üçüncüsünde yine düz bezemelidir Küçük tuğla parçaları ile uçları doldurulmuş olan bir yıldız motifi de bu kompozisyonu tamamlamıştır Ayrıca güneyde Bizans mimarisinde yaygın biçimde kullanılan gamalı haça benzer bir meander motifi de bulunmaktadır Kalenin ana girişinin doğusundaki kulenin batı duvarında da yine tuğlalardan yapılmış üçgen motifi dikkati çekmektedir Tabanı yukarıya doğru üçgen motifi şeklindeki bu bezeme kalenin diğer duvarlarında da yer yer görülmektedir
Eskihisar Kalesi Kültür Bakanlığı tarafından 1995-2000 yılında onarılmaya başlanmış ve çevresinde de Kocaeli Müzesi Müdürlüğü tarafından kazılar yapılmıştır Bu kazılarda sırlı sırsız Bizans keramikleri, kırık mimari parçalar, testiler, kabartma haç motifli kitabeler ele geçmiştir Son yıllardaki çalışmalarda kalenin altında 8 sütunlu ve 15 kubbeli bizans sarnıcı ile kale çevresinde 1 025 seyirci kapasiteli tiyatro ortaya çıkarılmıştır.
Eskihisar Kalesi’nden ilk kez Georgios Akropolite 1241 yılında söz etmiş, ardından Palekanon Savaşı nedeniyle de tarihte ismi geçmiştir Latin İmparatorluğu’nun yöreye hakim olduğu dönemde bu kalenin isminden sık sık söz edilmiştir O dönemde İznik İmparatoru III İonidis Kocaeli yarımadasını ve buradaki kaleleri ele geçirmiştir Bu olaylara göre, Eskihisar Kalesi’nin 1241 yılında var olduğu anlaşılmaktadır
Eskihisar Kalesi ve surları üç aşamalı olarak yapılmıştır Kalenin iç surları I Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından XII yüzyılda; kalenin peçe duvarları İznik İmparatoru II Ducas-Vatatzes (1222-1254) tarafından 1241’de; dış surlar ve güneydoğu köşesindeki burç Paleologoslar döneminde (1261-1453), yaklaşık 1300 yıllarında yapılmıştır
Kalenin yapı üslubu Bizans Konenoslar dönemine (1081-1185) işaret etmektedir Nitekim İstanbul Edirnekapı’daki Anemas Zindanları ile İmparator Manuel Komnenos’un (1148-1180) yaptırmış olduğu İstanbul surları işçilik yönünden Eskihisar’a çok yakın benzerlikler göstermektedir
Mimari yönden incelendiğinde, Eskihisar Kalesi’nin iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana geldiği görülmektedir Kale dikdörtgen plan şemasına sahip olup, dördü yarım daire, altısı da dörtgen kulelerle duvarları sağlamlaştırılmıştır Kale girişi iki kule arasındadır Bunun dışında üçü avluda, üçü de dış avluda olmak üzere altı kapısı daha bulunmaktadır Bu kulelerin mazgalsız olarak yapılmış olmalarının nedeni de aydınlanamamıştır
Kalenin yapımında kaba yontma taş ile tuğlalar kullanılmıştır Duvar kalınlıkları 1 50-1 60 m arasında değişmekte olup, duvarlarda bir sıra tuğla dizisini bir sıra taş dizisi izlemektedir Duvarların bazı yerlerinde iki veya üç tuğla dizisinden sonra, bir sıra taş dizisinin yapıldığı da görülmüştür Ayrıca taş sıralarının iki yanına dikine veya enlemesine yerleştirilmiş tuğlalarla da cephe hareketli bir görünüm kazanmıştır Duvarların bazı bölümlerinde ise taş dizileri dört bir yandan tuğlalarla çevrelenmiştir Özellikle Bizans İmparatorluğu’nun son dönemi olan Paleologoslar döneminde (1261-1453) ortaya çıkan bu tür duvar işçiliği İstanbul’da Blakerna Sarayı ile Edirnekapı surlarında da görülmektedir
Eskihisar Kalesi’nde dış surlara iç surlar kadar önem verilmemiş bundan ötürü de yalnızca moloz taşlar kullanılmış, tuğlaya yer verilmemiştir Paleologoslar döneminde yapıldığı sanılan dış surların büyük bir bölümü yıkılarak ortadan kalkmıştır
Eskihisar Kalesi’nin doğu yönündeki ilk altı kule arasında uzanan sur duvarları avlu seviyesinden başlayarak kademe kademe yükselmiştir Dış avlu duvarları arasında L harfine benzeyen kulelerin arası 30-60 m arasında değişmektedir Sur duvarları altıncı kulenin köşesinden doğuya yöneldikten sonra kuzeye doğru sert bir dirsek yaparak dönmektedir Ardından yedinci kulenin doğusunda yeni bir dirsek daha yaparak batıya doğru uzanmış ve üçüncü kulenin kuzeybatı köşesinde sona ermiştir
Eskihisar’ın İç Kalesi 30 00x63 00 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır Üç kulesi, iki kapısı ve bir de kumandan dairesinden meydana gelmiştir Günümüze ulaşabilen kalıntılardan kulelerin dörtgen biçimde olduğu anlaşılmaktadır Kumandan yeri olarak nitelenen yapı İç Kale’nin kuzeybatı köşesindedir Bu yapı 16 00x10 00 m ölçüsünde, dikdörtgen planlı ve iki katlıdır Bu bölüm tonoz örtülü bir bodrumun üzerinde yükselmektedir Kuzey yönü dışında kalan duvarlarda bazı pencereler olduğu da dikkati çekmektedir
Eskihisar Kalesi’nin duvarları tuğla bezemelerle süslenmiş ve böylece hareketli bir dış görünüm elde edilmiştir Kumandan dairesinin batı duvarında yuvarlak tuğlalardan oluşmuş bir motif bulunmaktadır Burada iç içe geçmiş üç daire görülmektedir Bunlardan ilkinde tuğlalar düz, ikincisinde dikine, üçüncüsünde yine düz bezemelidir Küçük tuğla parçaları ile uçları doldurulmuş olan bir yıldız motifi de bu kompozisyonu tamamlamıştır Ayrıca güneyde Bizans mimarisinde yaygın biçimde kullanılan gamalı haça benzer bir meander motifi de bulunmaktadır Kalenin ana girişinin doğusundaki kulenin batı duvarında da yine tuğlalardan yapılmış üçgen motifi dikkati çekmektedir Tabanı yukarıya doğru üçgen motifi şeklindeki bu bezeme kalenin diğer duvarlarında da yer yer görülmektedir
Eskihisar Kalesi Kültür Bakanlığı tarafından 1995-2000 yılında onarılmaya başlanmış ve çevresinde de Kocaeli Müzesi Müdürlüğü tarafından kazılar yapılmıştır Bu kazılarda sırlı sırsız Bizans keramikleri, kırık mimari parçalar, testiler, kabartma haç motifli kitabeler ele geçmiştir Son yıllardaki çalışmalarda kalenin altında 8 sütunlu ve 15 kubbeli bizans sarnıcı ile kale çevresinde 1 025 seyirci kapasiteli tiyatro ortaya çıkarılmıştır.
Osman Hamdi Bey 1842-1910
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Gebze ve cıvar köyleri İmparatorluğun üst düzeyi için sayfiye yerleri idi.
Osman Hamdi Beyin babasınında Eskihisar köyünde konağı vardı.
Osman Hamdi Beyin babasınında Eskihisar köyünde konağı vardı.

Bu konağa gidiş gelişlerinde Osman Hamdi Bey, Eskihisarı sever ve deniz kenarından 28 dönüm arazi satın alır.
1884 Yılında planını kendisinin çizdiği (bugün müze olan) köşkü inşa ettirerek zamanının çoğunu burada geçirmeye başlar. Köşke kayıkhane ve resimhane( Resim atölyesi) daha sonra eklenir.
Köşk, I.nci Dünya Savaşında Karargah Komutanının emrine ,daha sonra Kurtuluş Savaşının belli dönemlerinde Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye tahsis edilir.
1966 da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılan Köşk müze
1884 Yılında planını kendisinin çizdiği (bugün müze olan) köşkü inşa ettirerek zamanının çoğunu burada geçirmeye başlar. Köşke kayıkhane ve resimhane( Resim atölyesi) daha sonra eklenir.
Köşk, I.nci Dünya Savaşında Karargah Komutanının emrine ,daha sonra Kurtuluş Savaşının belli dönemlerinde Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye tahsis edilir.
1966 da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılan Köşk müze
BALLIKAYALAR VADİSİ
Ballıkayalar Vadisi Kocaeli ili, Gebze ilçesi Tavşanlı köyü yakınlarındadır.
Ballıkayalar Kanyon’u ; uzunluğu 2 km. genişliği 40-80 m.yüksekliği 80-100 metreye kadar çıkan Ballıkayalar Vadisi’ nin Ballıkaya Deresi tarafından kireçtaşları içerisinde oyulması ile açılmıştır. Dere, kanyon boyunca , küçük şelaleler ve göllenmeler oluşturduktan sonra Tavşanlıdere adıyla güneyde Marmara Denizine kavuşur. Vadinin doğu yamaçları batıya göre daha eğimlidir. 1847 hektarlık bölümü 1995 yılında Tabiat Parkı olarak ayrılmıştır.
Atmaca, alacakarga, erkemez, hüthüt, tarla kuşu, bülbül kuşu Çakal, tilki, tavşan, domuz, köstebek Tabiat Parkı içerisinde rastlanılan hayvanlardır.
Ballıkayalar Vadisi, kendinizi birdenbire doğanın kucağında bulacağınız eşşiz bir dinlenme yeri. Vadi, yürüyüş, kaya tırmanışı gibi doğa sporları için çok elverişli. Ayrıca temiz havada, ırmak kenarında piknik yapmak isteyenlerin tercih edebileceği bir mesire yeri.
Kanyon ismini arıların mağaraları kovan olarak kullanıp bal yapmalarından almış. Zamanla bölge, bal mağaraları, ballı mağaralar, bal kayaları, ballıkayalar olarak farklı şekillerde anılmaya başlamış Ballıkayalar Tabiat Parkı´ndaki balık avlamak yasaklanmış. Ballıkayalar Vadisi’nin piknikçilerce kirlenmesi de özel işletmeye açılmasıyla önlenmiş.
Ballıkayalar, doğal bitki örtüsü, arazi şartları, temiz havası ile yürüyüşçülerin piknikçilerin olduğu kadar, çok sayıda kaya tırmanış rotası ile de dağcıların uğrak yeri. İstanbul´ daki üniversitelerin doğa spor kulübü üyeleri burada kamp kurup, kaya tırmanışları yapabiliyorlar. Yaz aylarında Türkiye´çapında bir katılımla festival havasında ortak bir etkinlik gerçekleştiriliyor.
Atmaca, alacakarga, erkemez, hüthüt, tarla kuşu, bülbül kuşu Çakal, tilki, tavşan, domuz, köstebek Tabiat Parkı içerisinde rastlanılan hayvanlardır.
Ballıkayalar Vadisi, kendinizi birdenbire doğanın kucağında bulacağınız eşşiz bir dinlenme yeri. Vadi, yürüyüş, kaya tırmanışı gibi doğa sporları için çok elverişli. Ayrıca temiz havada, ırmak kenarında piknik yapmak isteyenlerin tercih edebileceği bir mesire yeri.
Kanyon ismini arıların mağaraları kovan olarak kullanıp bal yapmalarından almış. Zamanla bölge, bal mağaraları, ballı mağaralar, bal kayaları, ballıkayalar olarak farklı şekillerde anılmaya başlamış Ballıkayalar Tabiat Parkı´ndaki balık avlamak yasaklanmış. Ballıkayalar Vadisi’nin piknikçilerce kirlenmesi de özel işletmeye açılmasıyla önlenmiş.
Ballıkayalar, doğal bitki örtüsü, arazi şartları, temiz havası ile yürüyüşçülerin piknikçilerin olduğu kadar, çok sayıda kaya tırmanış rotası ile de dağcıların uğrak yeri. İstanbul´ daki üniversitelerin doğa spor kulübü üyeleri burada kamp kurup, kaya tırmanışları yapabiliyorlar. Yaz aylarında Türkiye´çapında bir katılımla festival havasında ortak bir etkinlik gerçekleştiriliyor.
Ballıkayalar’a ulaşmak için E-5 karayolu üzerinden Gebze’ye, oradan da Tavşanlı köyüne doğru ilerleyin. Tavşanlı’yı geçip stabilize yolu takip etmelisiniz.
Anibal (Hanibal, Annibal, Hannibal)

Anibal, M.Ö.247 - M.Ö. 182 ya da M.Ö. 183 yılları arasında yaşamış Sami ırkından gelen Kartacalı komutan ve devlet adamı.
Kuzey Afrika'daki kudretli Kartaca ülkesinin büyük komutanı Amilkar Barka, savaşa gidiyordu. Romalıların İspanya'daki dostlarına karşı sefere çıkmadan, amacı olan Akdeniz egemenliğini kurmadan önce Esmun (savaş) ve Baal (güneş) tanrıları için kurbanlar kestiriyordu. dokuz yaşındaki oğlu Anibal da yanındaydı. birdenbire ona döndü ve sordu: "Benimle birlikte savaşa gitmek ister misin?" Çocuk, büyük bir heyecan ve istekle: "Evet!" dedi. Bunun üzerine, Amilkar Barka: "Öyleyse elini bu kurbanın üstüne koy ve Romalılardan ölünceye kadar nefret edeceğine yemin et." dedi. Küçük Anibal, büyük bir gururla elini kurbanın üstüne koydu ve yemin etti. Genç Kartacalı, bu yemine hayatının sonuna kadar bağlı kaldı. Roma'nın amansız bir düşmanı oldu. Romalılara karşı beslediği nefreti üstün yaradılışıyla besledi. bundan daha korkunç bir birleşme olamazdı.
Roma'ya karşı ilk Pön savaşını tapmış olan Hamilcar Barca (Hamilkar Berka)nın oğlu Anibal, küçük yaşlarda babasının isteğiyle, Kartaca'nın egemenliği için sürekli bir tehlike olan Roma'ya karşı her zaman kin duyacağına dair ant içti. Roma'ya karşı kin ve nefret duyguları içinde yetiştirildi ve Hamilcar'ın bütün varlığını adadığı bir amacı benimsedi: Kartaca'yı imparatorluğun bir bölümünden yoksun bırakan, küçük düşürücü 241 yılı anlaşmasını geçersiz kılmak için Roma'dan öç almak. Genç Anibal, ant içtiği günden sonra bir savaş havası içinde yaşamaya başladı. ispanya da babasının yanında bulunduğu süre içinde savaşlara katılarak iyi bir asker olarak yetişti. 9 yaşından başlayarak askerler arasında eğitilen Anibal, genç yaşta dayanıklılığını ve soğukkanlılığını göstererek askerlerin sevgisini kazandı. Kısa bir süre sonra Babası savaş alanında öldüğü zaman, Anibal onun yanı başında kılıç sallıyordu ve henüz 18 yaşındaydı. Babasının ölümünü müteakiben, eniştesi ve kardeşinin yardımıyla asker oldu. Bu savaş, sonunda İspanya'nın önemli bir bölümü Kartaca'nın eline geçti.
Roma tarihçisi Titus-Livus, Anibal konusunda şöyle yazmıştır: İnsanın birbirine en karşıt iki şeye böylesine kıvraklıkla uyduğu görülmemiştir. Bu iki şey, buyruklara uymayı ve buyruk vermeyi bilmektir. Babasının ölümünden (229) sonra kayınbiraderi Hasdrubal'in yardımcısı olan Anibal, onun öldürülmesinden (221) sonra, başkomutan seçilerek hemen büyük bir tasarıyı uygulamaya girişti. İsoanya'yı üs olarak kullanarak, Galya'yı aşmak; savaşı deniz yoluyla değil, karayoluyla Roma imparatorluğunun içine, İtalya'ya kaydırmak; daha sonrada, yakın zamanda Roma'ya boyun eğmiş hakları ayaklandırmak. Böylece, ülkenin iç kesimiyle ilişkisi kesilen Roma, kıskaç içine alınacak ve teslim olmak zorunda bırakılacaktı. Askeri hareket 219-218 arasında başladı ve 201'de sona erdi. İkinci Pön savaşı olarak adlandırılan bu savaş, Kartaca'nın yenilgisi ile sonuçlansa da, Roma'da çok güç anlar yaşamış, birkaç kez yıkılma tehlikesi geçirmiştir.
Mezarı bilinmemekle beraber, ölüm yeri olan Gebze'de bulunan Tübitak yerleşkesinde kendi anısına yapılan bir heykel bulunmaktadır. Heykel, 1937 yılında Atatürk'ün girişimleri sonucu yapılmıştır. Daha sonrada Gebze yerleşkesine su getirme çalışmaları sırasında bulunan bir mezarın Hannibal'a ait olduğu zannedilmektedir.Anibal için yaptırıldığı söylenen bu anıt-mezar, şu anda Marmara Araştırma Merkezi (MAM) sınırları içersinde kalmaktadır. Mezar hafta içlerinde 09: 00-17: 00 arası ziyaret edilebilmektedir. Hafta sonları ve bayram tatillerinde ise ziyarete açık değildir.
Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi:

Camii, yapılar topluluğunun merkezinde ve Gebze'ye hakim bir mevkide yer alır.
1510 yılında Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
1510 yılında Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Külliyenin yapımının çok önceden planlandığı ve anonim bir çalışmayla ortaya çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Mustafa Paşa Mısır'a vali olarak atandığında yapımın sürdüğü bilinmektedir.
Paşa Mısır bezemelerinden etkilenerek, camisi için taşınabilir parçaları Kahire'de yaptırmıştır. Darıca iskelesinden Gebze'ye ulaştırılan süsleme öğeleri Mısırlı ustalar tarafından yerlerine yerleştirilmiştir. Kare planlı, üzeri dört sütunun taşıdığı 24 metre yüksekliğindeki geniş bir kubbe ile örtülüdür. Duvarları taş zemin üzerine kesme taş ve muntazam tuğlalarla örülmüştür. Ayrıca caminin çevresi 2.5 metre yüksekliğinde oldukça kalın duvarlarla çevrilidir. Her cephesinde bir tane olmak üzere, dört giriş kapısı vardır.
Mihrap ve duvarları kufi yazılarla süslenerek, renk düzeni görkemli Türk çinileri ile sağlanmıştır.
Bazı araştırmacılar, bu görkemli caminin de bulunduğu külliyenin planının Mimar Sinan’a çizdirildiğini, baş kalfası Hüseyin Ağa’ya da inşa ettirildiğini ileri sürmüştür.
Çoban Mustafapaşa Külliyesi, cami, medrese, bimarhane, kütüphane, han, hamam, kervansaray, paşa odaları, tekke, arşiv, hela, su kuyusu, şadırvan ve bir türbeden oluşmaktadır.
Paşa Mısır bezemelerinden etkilenerek, camisi için taşınabilir parçaları Kahire'de yaptırmıştır. Darıca iskelesinden Gebze'ye ulaştırılan süsleme öğeleri Mısırlı ustalar tarafından yerlerine yerleştirilmiştir. Kare planlı, üzeri dört sütunun taşıdığı 24 metre yüksekliğindeki geniş bir kubbe ile örtülüdür. Duvarları taş zemin üzerine kesme taş ve muntazam tuğlalarla örülmüştür. Ayrıca caminin çevresi 2.5 metre yüksekliğinde oldukça kalın duvarlarla çevrilidir. Her cephesinde bir tane olmak üzere, dört giriş kapısı vardır.
Mihrap ve duvarları kufi yazılarla süslenerek, renk düzeni görkemli Türk çinileri ile sağlanmıştır.
Bazı araştırmacılar, bu görkemli caminin de bulunduğu külliyenin planının Mimar Sinan’a çizdirildiğini, baş kalfası Hüseyin Ağa’ya da inşa ettirildiğini ileri sürmüştür.
Çoban Mustafapaşa Külliyesi, cami, medrese, bimarhane, kütüphane, han, hamam, kervansaray, paşa odaları, tekke, arşiv, hela, su kuyusu, şadırvan ve bir türbeden oluşmaktadır.
İbrahim Paşa Çeşmesi (Çarşı Çeşmesi):

Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa'nın kethüdası ve veziri İbrahim Paşa tarafından 1664 yılında yaptırılmış olup, eni boyu yaklaşık 6 metre ve kare planlıdır. Suyunun akışı terazi sistemiyle sağlanmıştır. Kitabesinde İbrahim Paşa'nın ismi ve ebcet hesabıyla düşürülen tarihi okunmaktadır. Çeşme 1933 yılında tamir ettirilmiştir. Kent merkezinin hemen ortasında, Çoban Mustafa Paşa Hamamı'nın yanı başındadır.
Hünkar Çayırı

Fatih Sultan Mehmet'in 27 Nisan 1481 Cuma günü İtalya üzerine yapılacak sefer için üç yüz bin kişilik ordusuyla Üsküdar'dan İzmit'e doğru yola çıktığında, ordusuna mola verdiği veya otağını kurdurduğu çayırlık alana Hünkar Çayırı denilmektedir. 3 Mayıs 1481 tarihinde 52 yaşında olduğu halde otağında özel doktoru tarafından zehirlenerek öldürülen Fatih Sultan Mehmet'in anısına kitabeli bir çeşme yapılmıştır. Çeşme 4. Mehmet Dönemi'nde 1659 tarihinde Sadrazam İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış ve bazı onarımlarla günümüze kadar ayakta kalabilmiştir.

Hünkar Köprüsü
Hünkar Çeşmesi
Hünkar Çeşmesi'nin önüne Fatih'in anıtı dikilmiştir. 1995 yılında park, dinlenme ve şenlik alanı olarak yeniden düzenlenen Hünkar Çayırı'nda İstanbul'un Fethi dolayısıyla her yıl geleneksel güreş şenlikleri yapılmaktadır.
Eskihisar Çeşmesi

1772 tarihinde yaptırılan bu tarihi çeşme adını Eskihisar köyünden almıştır. Üzeri piramit şeklinde bir çatı ile örtülü olan çeşme, kare planlıdır. Ön ve arka yüzleri 270cm., yan kısımları ise 315 cm'dir. Yüksekliği de 2 metreye yakındır. Tarihi değeri büyük olan bu çeşme 1850 yılında esaslı bir onarım görmüştür.
GEBZE'DE TARIM VE HAYVANCILIK
Gebze nin şu anda hepsi mahalle olan köyleri eskiden Osmanlının sebze ve meyve ambarıymış. Saraylara sebze ve meyve Gebze den gidiyormuş. Şu anda da tarım ve hayvancılıkta da Gebze her ne kadar sanayisi ile ön planda olsa da tarımsal ve hayvancılık yönünden de veriler aşağıdaki gibidir.
Gebze de toplam 4220 adet sera,14.027 adet büyükbaş hayvan,15.030 adet küçükbaş hayvan,5823 adet arılı kovan bulunmaktadır.
Seralarda yazın toplam 16.000 ton civarında hıyar İstanbul haline götürülerek pazarlanmaktadır.
Gebze Kadıllı Mahallesi

Gebze Yağcılar Mahallesi
Yöresel
Düğün: Düğünlerde köylerde dışarıda ateş yakılıp, kazanlarda düğün yemekleri pişirilir. Düğünlere gelenlere, düğün çorbası, etli yemek, pilav, zerde tatlısı hazırlanır. İki gün boyumca misafirlere bu yemekler ikram edilir. Düğünden birkaç gün önce kız evinde ya da damadın evinde çeyiz sergisi yapılır. Çeyiz sermeye gidenler, kendi aralarında küçük bir eğlence tertip ederler. Düğünler Cuma gününden itibaren başlar. Cuma günü gelin hamamı yapılır. Hamama köyün genç kızları da çağrılır. Genç kızlar gelin hamamına "kırmızı kurdelenin üzerine takman gelin teli" ile çağrılır. Hamamda gelin yıkanır ve hamama erkek evinden yemekler getirilir. Gelin hamamdan çalgılarla çıkartılır. Gelin kimselere görünmeden şemsiye altında hamamdan çıkar ve genç kızlarla evine gider.
Köylüyü düğüne çağırmak için, genç kızlar, içinde "kağıt şeker" olan torbalarla ev ev dolaşır. Kime köylerde ise genç kızlar "helva yemeğe buyurun" diyerek ekmek üzerine konmuş helvayla köylüyü kınaya çağırırlar. Bir başka köyde ise dilim ekmek üzerine baklava koyularak köy ahalisi düğüne davet edilir.
Büyük kına (düğün günü) gelin salona girerken genç erkekler dışarı çıkar. Genç kızlar düğünde şalvar, yeldirme ve bürme giyerler. Genç kızlar düğünde türkü ve maniler söylerler. Kınada gelinin başında ekmek kırılır, bir parçası geline yedirilir ve geri kalanı isteyene verilir. Ekmek, "bereket" diye kırılır.
Genç kızlara nişanlılık süreleri boyunca kaynanaları tarafından köyde yapılan her düğünde takı takar.
Bayramlar: Camilerde bayramın nerelerde kutlanacağı kararlaştırılır. Örneğin; birinci gün Duraklı'nın, ikinci gün Eleşli'nin bayramı olarak kararlaştırılır. Bayramlaşma camide başlar. Duraklı'nın bayramı olduğu gün, Duraklılara diğer köylerden ziyarete gelinir. Erkekler dışarıda olur; kadınlar ise evlere girer. O gün için pilav ve yemek yapılır. Camiden pilavların pişirilmesi için duyuru yapılır. Bir saat önceden herkes hazırlığını yapar. Bayram süresince kızlar ve erkekler gruplar halinde gezer.
Hıdırellez: Hıdırellez 5-6 Mayıs tarihlerinde yapılır. Hıdırellez'den üç gün önce mayasız hamur yoğurulur. Hamur taşarsa "Hıdırellezi "in geçtiği belli olur ve o hamur da bereketli olur. Hıdırellez geçtiğinde sütler dibine oturur. Hıdırellez sabahı, yağ tenekesi taşarsa, Hızır uğramış denir. O yağ alınıp boşaltılır ve kimseye söylenmezse evde bolluk olur. "Yağ taşmış, her yer batmış" denirse bolluk olmaz.
Akşamdan genç kızlar, küplere yüzük, bilezik gibi eşyalarını koyar ve küpü gül diplerine gömerler. Erkekler gül diplerinde küp ararlar ve bulurlarsa kızlardan bahşiş almadan küpü vermezler.
Hızır Aleyhisselam'ın gül diplerinde gezindiğine inanılır. Küpü evde saklayan kız evde kalır. Gençler ateş yakar ve üstünden atlar. Pasalle dumanından atlayanı gumuşların (böcekle) yemeyeceğine inanılır. Hıdırellez'de dilek tutulur. Soğan yaprakları kesilerek renkli ip bağlanır. Birine" cefa" birine "sefa" denir. Sefa yaprağı uzadı ise dilek kabul olur. Cefa yaprağı uzarsa dilekğin kabul olmadığına inanılır.
Yöresel Yemekler: Çarşır Mancarı, Kazayağı Mancarı, Ebegümeci Mancarı, Efelik Mancarı, Mantı, Yamayuka Böreği, Tava Tutuşturması, Bulgurlu Börek, Sirkem Mancar, Kabak Tatlısı, Höşmerlim, Peynir Höşmeli, Kocagörmez, Cızlama(Nazlım), Kabaklı Börek, Tartı(tarta-dartı)
Giysiler: Gebze'nin dağ köylerinde yaşayan ve özellikle keten ekerek geçinen bölümlerde halk, kendi el örmesi elbiseleri giyer. Kadınlar çoğunlukla şalvar, yelek ve hırka giyer. Başlarına işlemeli yazma ya da beyaz yazmalar takarlar. Boyunlarına gerdanlık takarlar. Elbiseleri çoğunlukla basmadan yapılmıştır.